- Anasayfa
- >
- Kitap
- >
- Edebiyat
- >
- Roman
- >
- Dünya Roman
Virginia Woolf Özel Seti-5 Kitap Takım
Virginia Woolf
Kendine Ait Bir Oda
“Ama kadınlar için diye düşündüm, boş raflara bakarak, bu güçlükler çok daha fazla ürkütücüydü. Bir kere, aile gerçekten varlıklı değilse, ya da soylu değilse bırakın sakin bir odayı ya da ses geçirmez bir odayı, kendine ait bir odası olması bile söz konusu değildi kadının, on dokuzuncu yüzyılın başına kadar durum buydu. Evleneceği erkeğe verilen para, ki kızın babasının iyi niyetine bağlıydı bu, sadece üstüne başına yeterdi kızın, hepsi de yoksul erkekler olan Keats, Tennyson ya da Carlyle'ı avutan şeylerden bile yoksundu kız, bir gezintiden, Fransa'ya kısa bir yolculuktan, ne kadar perişan olsa da kendisini ailesinin taleplerinden ve baskılarından koruyan ayrı bir evden. Bu tür maddi zorluklar çok ürkütücüydü; ama maddi olmayanlar çok daha kötüydü. Keats ve Flaubert ve diğer üstün yetenekli adamlar dünyanın kendilerine kayıtsız kalmasına güç dayanıyorlardı, ama kadınlara baktığımızda bu kayıtsızlığın yerini düşmanlık alıyordu. Dünya kadına, erkeklere dediği gibi ‘İstersen yaz, umurumda değil', demiyordu. Dünya kaba kaba gülerek, ‘Yazmak mı?' diyordu. ‘Yazman ne işe yarıyor?'”
Virginia Woolf'un sesi, aradan neredeyse yüz yıl geçmesine rağmen, Kendine Ait Bir Oda'daki söylemiyle, düşünceleriyle, gücünü ve etkisini yitirmeden günümüze ulaşıyor.
Mrs. Dalloway-Çağdaş Klasikler
Birinci Dünya Savaşı'nın bitimini izleyen günlerde, Londra'da, sıcak bir yaz günü. Clarissa Dalloway o akşam evinde vereceği büyük partiye hazırlanmaktadır. Hazırlıklar sürerken beklenmedik bir ziyaretçisi gelir: İlk aşkı Peter Walsh. Onun Hindistan'dan ani gelişi, Mrs. Dalloway'in zihninde geçmişin anılarını canlandırır. Bütün yaşamıyla birlikte ilişkileri ve tekdüze süren evliliğine götüren olaylar gözlerinin önüne bir bir gelir. Roman, kişisel deneyimlere dayalı olarak zamanın doğasını, hem Clarissa'nın hikâyesi, hem de iç içe geçmiş diğer hikâyelerin aracılığıyla ele alırken çeşitli karakterler arasında gidip gelir ve onların yaşadıklarını Mrs. Dalloway'in gününün içine yerleştirir. Woolf, ‘Clarissa Dalloway'in hayatında bir gün'ü, ustalıkla kullandığı bilinçakışı tekniğiyle anlattığı ve olayların neredeyse tümünün kahramanların bilinçaltında sürdüğü romanda geçmişin imgelerini bugünün imgelerine katıyor, dış dünyanın
zorlamasıyla bastırılan arzuları incelikle işliyor. Unutmamak gerekir ki Mrs. Dalloway'in yazıldığı günlerde İngiltere'deki eski düzenin ve katı değerlerin sonu gelmektedir; İngilizler imparatorluğun tükenişini olduğu kadar kendi kişisel tükenişlerini de hissetmektedir. Roman, hayatı her bir karakterinin gözünden ve zihninden muhteşem bir açıyla sunarken, dönemin ruhunu da başarıyla yansıtıyor. Mrs. Dalloway, Virginia Woolf'un başyapıtı.
Pazartesi ya da Salı
rginia Woolf'un edebiyat alanında ilk çalışmaları 1900'lerin başından itibaren gazetelerde yayımlanmaya başladı. Romandan önce öyküyle edebiyat dünyasına adım atan Woolf'un, sonrasında romanlarında sıkça yer vereceği, uygulayacağı bilinçakışı tekniğinin ayak sesleri bu öykülerinde hissediliyordu.
Bu kitabın başında yer verdiğimiz “Phyllis ve Rosamund”un, Virginia Woolf'un ilk öyküsü olduğu düşünülüyor. Kitabın sonundaki “Kaplıca” ise ölümünden kısa bir süre önce, 1941'de tamamladığı son öyküsü. Bu iki öyküyü ve aralarında kalan ve 35 yıllık yazarlık sürecinde yazdığı etkileyici öyküleri okumak yazarın öykücülüğündeki gelişmeyi göstermesi bakımından ilginç bir deneyim.
“Hayatı herhangi bir şeyle kıyaslamak istersek onu saatte yüz kilometre hızla metronun içinde savrulmaya benzetebiliriz – öbür uca vardığımızda saçlarımızda tek bir toka bile kalmaz. Postanede mektup kutusunun deliğinden içeri atılan ambalajlı paketler gibi tepetaklak düşeriz çirişotu tarlalarına. Yarış atlarının kuyrukları gibi geriye savrulur saçlarımız. Evet, bu, hayatın hızını ifade ediyor sanırım, sürekli boşa harca
- Açıklama
Kendine Ait Bir Oda
“Ama kadınlar için diye düşündüm, boş raflara bakarak, bu güçlükler çok daha fazla ürkütücüydü. Bir kere, aile gerçekten varlıklı değilse, ya da soylu değilse bırakın sakin bir odayı ya da ses geçirmez bir odayı, kendine ait bir odası olması bile söz konusu değildi kadının, on dokuzuncu yüzyılın başına kadar durum buydu. Evleneceği erkeğe verilen para, ki kızın babasının iyi niyetine bağlıydı bu, sadece üstüne başına yeterdi kızın, hepsi de yoksul erkekler olan Keats, Tennyson ya da Carlyle'ı avutan şeylerden bile yoksundu kız, bir gezintiden, Fransa'ya kısa bir yolculuktan, ne kadar perişan olsa da kendisini ailesinin taleplerinden ve baskılarından koruyan ayrı bir evden. Bu tür maddi zorluklar çok ürkütücüydü; ama maddi olmayanlar çok daha kötüydü. Keats ve Flaubert ve diğer üstün yetenekli adamlar dünyanın kendilerine kayıtsız kalmasına güç dayanıyorlardı, ama kadınlara baktığımızda bu kayıtsızlığın yerini düşmanlık alıyordu. Dünya kadına, erkeklere dediği gibi ‘İstersen yaz, umurumda değil', demiyordu. Dünya kaba kaba gülerek, ‘Yazmak mı?' diyordu. ‘Yazman ne işe yarıyor?'”
Virginia Woolf'un sesi, aradan neredeyse yüz yıl geçmesine rağmen, Kendine Ait Bir Oda'daki söylemiyle, düşünceleriyle, gücünü ve etkisini yitirmeden günümüze ulaşıyor.
Mrs. Dalloway-Çağdaş Klasikler
Birinci Dünya Savaşı'nın bitimini izleyen günlerde, Londra'da, sıcak bir yaz günü. Clarissa Dalloway o akşam evinde vereceği büyük partiye hazırlanmaktadır. Hazırlıklar sürerken beklenmedik bir ziyaretçisi gelir: İlk aşkı Peter Walsh. Onun Hindistan'dan ani gelişi, Mrs. Dalloway'in zihninde geçmişin anılarını canlandırır. Bütün yaşamıyla birlikte ilişkileri ve tekdüze süren evliliğine götüren olaylar gözlerinin önüne bir bir gelir. Roman, kişisel deneyimlere dayalı olarak zamanın doğasını, hem Clarissa'nın hikâyesi, hem de iç içe geçmiş diğer hikâyelerin aracılığıyla ele alırken çeşitli karakterler arasında gidip gelir ve onların yaşadıklarını Mrs. Dalloway'in gününün içine yerleştirir. Woolf, ‘Clarissa Dalloway'in hayatında bir gün'ü, ustalıkla kullandığı bilinçakışı tekniğiyle anlattığı ve olayların neredeyse tümünün kahramanların bilinçaltında sürdüğü romanda geçmişin imgelerini bugünün imgelerine katıyor, dış dünyanın
zorlamasıyla bastırılan arzuları incelikle işliyor. Unutmamak gerekir ki Mrs. Dalloway'in yazıldığı günlerde İngiltere'deki eski düzenin ve katı değerlerin sonu gelmektedir; İngilizler imparatorluğun tükenişini olduğu kadar kendi kişisel tükenişlerini de hissetmektedir. Roman, hayatı her bir karakterinin gözünden ve zihninden muhteşem bir açıyla sunarken, dönemin ruhunu da başarıyla yansıtıyor. Mrs. Dalloway, Virginia Woolf'un başyapıtı.
Pazartesi ya da Salı
rginia Woolf'un edebiyat alanında ilk çalışmaları 1900'lerin başından itibaren gazetelerde yayımlanmaya başladı. Romandan önce öyküyle edebiyat dünyasına adım atan Woolf'un, sonrasında romanlarında sıkça yer vereceği, uygulayacağı bilinçakışı tekniğinin ayak sesleri bu öykülerinde hissediliyordu.
Bu kitabın başında yer verdiğimiz “Phyllis ve Rosamund”un, Virginia Woolf'un ilk öyküsü olduğu düşünülüyor. Kitabın sonundaki “Kaplıca” ise ölümünden kısa bir süre önce, 1941'de tamamladığı son öyküsü. Bu iki öyküyü ve aralarında kalan ve 35 yıllık yazarlık sürecinde yazdığı etkileyici öyküleri okumak yazarın öykücülüğündeki gelişmeyi göstermesi bakımından ilginç bir deneyim.
“Hayatı herhangi bir şeyle kıyaslamak istersek onu saatte yüz kilometre hızla metronun içinde savrulmaya benzetebiliriz – öbür uca vardığımızda saçlarımızda tek bir toka bile kalmaz. Postanede mektup kutusunun deliğinden içeri atılan ambalajlı paketler gibi tepetaklak düşeriz çirişotu tarlalarına. Yarış atlarının kuyrukları gibi geriye savrulur saçlarımız. Evet, bu, hayatın hızını ifade ediyor sanırım, sürekli boşa harca
Hamur Tipi:2. HamurKitap Seti:VarStok Kodu:2789788619397Boyut:13,5 x 19,5Basım Tarihi:2020Kapak Türü:İnce KapakDili:Türkçe
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
- Yazarın Diğer Kitapları
- Yayınevinin diğer kitapları