Gulertkusu Yazıyor: Algernon Blackwood ve Folk Korku
ALGERNON BLACKWOOD VE “FOLK KORKU”
İnsanlığın başlangıcından beri korku, bilincimizin gölgelerinde ve kapalı kapılarının ardında gizlenen kaçınılmaz bir yoldaş olmuştur. En eski atalarımızın ilkel korkularından, modern zamanların karmaşık korkularına kadar, bu duygu toplumlarımızla birlikte dönüşüm geçirerek en derin kaygılarımızı yansıtmıştır.
Korku türünün tarihi, halk hikayeleri ve batıl inançlarla birlikte milattan öncesine dayanır. Bizim deyimimizle canavarlar ve hayaletler hakkında hikayeler anlatan antik uygarlıklardan 18. ve 19. yüzyılların Gotik edebiyatına kadar bu tür, insanların korkularını ve endişelerini güvenli bir ortamda keşfetmeleri için her zaman bir yol olmuştur.
Antik çağlarda korku genellikle bilinmeyene verilen bir tepkiydi. Gizemli ve çoğu zaman düşmanca bir dünyayı anlamaya çalışan ilk insanlar, anlayamadıkları güçler hakkında hikayeler yarattılar. Bu hikayeler; tanrılar, iblisler ve ruhlarla dolu mitler ve efsaneler haline geldi. Karanlık, bilinmeyen ve açıklanamayan korku, Doğu Avrupa folklorunun kana susamış vampirleri gibi geceleri gizlenen yaratıklara yol açtı. Ve tarih ilerledikçe korku ve korkulan şeyler değişime uğradı. Değişmeyen ve etkisini kaybetmeyen tek korku türü “Folk korku” olarak kaldı.
Folk korku, korku etkenini kırsal alanlardan, eski geleneklerden ve modernite ile ilkel inançlar arasındaki çatışmadan alır. Genellikle folklor ve mitolojiye dayanan folk korku, pastoral manzaralardaki karanlığı, doğanın ve batıl inançların rahatsız edici gücünü araştırır. Eski ritüellerin ve unutulmuş tanrıların hâlâ hüküm sürdüğü izole topluluklarda bulunan insanın kendisine yabancılaşmasını ve bilinmeyene duyulan korkuyu vurgular.
İnsanlar hâlen folk korku tarafından büyülenir ve rahatsız olur çünkü bu tür, insan ruhuna derinlemesine yerleşmiş temel ve ilkel korkulara dokunur. Folk korku, gerçekliğe dair anlayışımızı zorlayan şekillerde eski ritüelleri, kırsal izolasyonu ve doğaüstü olayları harmanlayarak, bilinmeyenin huzursuzluğundan beslenir. Konfor alanlarımızın dışına çıkma, modernitenin tanıdık güvenliğinden uzaklaşıp atalarımızın inançlarının ve evcilleştirilmemiş doğanın ürkütücü bilinmezliğine kapılma korkusu bu alt türü vazgeçilmez yapar. Antik ve modern, bilinen ve bilinmeyen arasındaki bu gerilim, folk korkuyu son derece rahatsız edici hale getirir, çünkü bizi rasyonel ve düzenli dünyamızın karanlık, ilkel ve kontrol edilemez bir şeyin kıyısında olduğu olasılığıyla yüzleşmeye zorlar.
Erken dönem korku edebiyatında öncü bir isim olan Algernon Blackwood da, doğaüstü ve folklorik temaları araştırarak folk korku türüne önemli katkılarda bulunmuştur. Atmosferik ve rahatsız edici hikaye anlatımıyla bilinen Blackwood'un eserleri, bilinmeyene olan hayranlığını yansıtan mistik ve ürkütücü doğa unsurlarını sıklıkla ele almıştır. “Söğütler” ve “Wendigo” gibi eserlerinde, insanın doğada gerektiğinden fazla kalırsa kontrol edemediği güçler tarafından deliliğe sürükleneceğini oldukça etkili bir şekilde anlatır. Hikayelerini uzak ve el değmemiş manzaralara yerleştirerek Blackwood, antik mitlerin ve doğal güçlerin derin bir korku duygusu yaratmak için bir araya geldiği folk korkunun özünü yakalamayı başarmıştır.
Çağdaşlarının çoğunun aksine, doğaüstü unsurları yalnızca korku faktörü için bir fon olarak kullanmakla kalmayıp, aynı zamanda bunların ortam ve karakterlerle organik bir şekilde etkileşime girmesine izin vermiştir. "Wendigo" eserinde Blackwood, vahşi doğa ve bilinmeyenle ilişkilendirilen ilkel korkulara dokunarak, yerli folkloru kendi hayal gücüyle harmanlamıştır. Geleneksel hikayelerin psikolojik gerilim ve doğal dehşetle bu şekilde harmanlanması, folk korku türünün şekillenmesine yardımcı olmuştur ve eski korkuların modern bağlamlarda nasıl canlandırılabileceğini ve yeniden hayal edilebileceğini göstermiştir. Folklor, doğa ve varoluşsal dehşetin benzersiz karışımı sayesinde, Blackwood'un katkıları çağdaş korku edebiyatı ve medyasında yankı bulmaya devam ediyor.